Sonsuz Yolda İçime Yansıyan "Oku!" Nağmeleri
Aldım başımı gittim, zirvelere doğru… Yakalamak için güneşi, ayı, yıldızları… Elimi uzattıkça üşüdü elim. Sıcaklık umarken buzlara dokundum. Şaşkındım. Ağaçlar aynı, toprak vermekteydi aynı yeşillik, uçurumlar yalnızlığa davetkâr! Peki, niçin üşüyordum?
Benim gibi kimler gelmişti bu zirvelere! İbrahim siluetinde seyrediyordum asumanı. Önümde alabildiğine vadi, yemyeşil umman! O kadar asırlar geçmiş hala kafamda aynı sorular. Değişen teknoloji demek ki bir şeyler katmamıştı izlerinde ruhumun. Ne kadar zirveye çıksam uçuruma rastlamam garanti, ölüme benzer! Ayağımın bir ucundan kaymasından korkuyorum. Ama yinede basıyorum. O uçurumun derinliği libidomu zirvelere taşıyordu, hayalimde düşerken! Demek ki zirvenin derinliği yükselmekle ya da alçalmakla ölçülemezdi.
Âşıktım. Canlı mıydı veya kimdi? Yüreğimdeki heyecanları o uçurumun kenarında düşmeye yakın artmaktaydı. Kendime benzer birini aradım Âdem yalnızlığında… Cennetten uzaklaşmış, sanki Havva diyen ama hiç görmediğim birisine! Ona aşkım Mevlana döngülerinde aşağıya baktıkça başımı döndürüyordu. İnsan olarak, kendime benzemeliydi bu aşk! Bir ağaç olacak değildi ya, ya da güneş, ay ve yıldızlar… Onlar sadece karanlığıma-yalnızlığıma ışık gibiydiler!
Acaba yalnızlık ne idi. Karanlıkta ışıksız kalmak mı? Ya da kendimi inkâr etmek mi? Korkuyordum böceklerden, vahşi hayvanlardan niçin? Ölürüm diye sanırım. Peki, yaşamak ölmek değil miydi ki… Zıttın zıtta zıtlığıydı bu! Simetriyi, zayıflığı tamamlayan eşleri, aracısız sevgiyi neye göre tarif edebiliriz ki? Birde o zıtlık içinde birbirini iten savaşları, kavgaları, hasetleri, kıskançlıkları… Olumsuz namına ne varsa yaşamak yalnızlığa ihanet değil miydi?
Paraşüt alsam oradan uçsam, ölümüme engel mi olacaktım ki… Ölecektim ve yeniden başka baharda doğacaktım nereye inersem ineyim. Artık ben eskisi olmayacaktım. Yendiklerimle aldıklarımla değişecektim böylece! Demek ki araçlarda değildi doğmak ya da karanlıkta ışığı görmek. Her an öldüğümü bilecektim. Yalnızlığı öldürsem başka yalnızlık doğacaktı. Kötülüğü öldürsem başka kötülük keşfedecektim. Nefesi veren, rüzgâra hükmeden, dalgaları süzmelere bölen, ışığı kıvrımlarında her göze başka yansıtan bütünün sahibini bilmeden, değişim hep olacaktı, ölümlerde… Bütünün içinde cüz-i bir yerde olduğumu görebilirsem aczimle yükselecek ve sonsuz sabiti keşfedecektim pi sayısı gibi…
Sır okumaktı yaratılanı kendi yansıdığım aynanın içinde… Bulana ne mutlu!
Saffet Kuramaz
|