HADİS YOLUYLA ATILAN İFTİRALARA ORTAK OLMA!
Yüksel Yılmaz
27 Haziran 2010
Bazı hadis karşıtları toleranslı iken, bazıları ise hadislere şiddetle karşıdırlar. Hadisler doğru ya da yanlış pek çok rivayeti taşırlar.
Bana kalırsa her ne olursa olsun, ister akla isterse nassa karşı olsun hadislere önyargıyla iman etmek kadar olmasa bile, önyargıyla tamamen hadis karşıtı olmak da aşırı bir tutumdur. Fakat yanlışa iman etmeye müsaade yok, zannı reddetmeye müsaade vardır.
Öyle hadisçiler vardır ki teslimiyetle kişiyi şirke götürerek, hadisle nassı bile neshe vardırırlar. Ayetin nesholduğu yalanı nedeniyle -alışmıştır- hadisle de, fıkıhla da, kelamla da neshetmeye kalkışır.
Nesh konusuna giren o kadar ilmi (!) alan vardır ki bir araya geldiler mi neredeyse tüm ayetlerin neshedilmesinin bir bahanesini bulurlar. Vahye ters düştüğü umulan bir hadis vahyi anlamamaktan dolayı size öyle gelmiş de olabilir. Çünkü meallerde de yer yer hatalar vardır. Meal demek Kur’an demek değildir…
Kur'an-ı Kerim'de nesh konusu önceki kitaplarla (Tevrat, Zebur, İncil’le) alakalıdır. Kur'an'ın gelişiyle o kitaplardakiler nesh olmuştur. Çünkü o kitaplarda tahrifat söz konusudur; Allah şartlara göre vahyeder ve Kur'an ‘benzer olarak ya da şimdiki şartlara daha uygun olarak’ öncekileri ihtiva eder. Tevil yoluyla bozulan ilahi kitabeleri öncekiler gibi ilahi olarak gelmiş bir kitab olan Kur'an nesheder. Zaten ayet
"...benzerini ya da daha makulünü ..." getirmekten bahseder. Neshedici olarak kastedilen Kur'an ayetleridir; içtihadlar ve rivayetler değil. Sen kimsin Allah'ın sözünü neshedeceksin ey taharete ihtiyacı olan aciz?..
Elbette ki hadislere iman edilmez. İyi niyet kurtarır mı bilmiyorum -Allah bilir-. Ama böyle şansgele-rastgele ya da “ya tutarsa” deyip de ahiret yoluna çıkılmaz. Cennet piyango usulüyle kazanılmaz. Adeta yazı-tura atmak gibidir; hatta kaybetme ihtimali çok daha yüksek olmakla birlikte...
Tamamen hadis karşıtı olmaktan imtina nedenim, -ola ki Resulullah (a.s.) söylemiştir ve rivayet doğrudur- reddetmiş olmak istemem. Muallâk olmak en isabetli yoldur. Sonuç olarak Allah hadisleri koruyacağını vaat etmemiştir. Fakat Kur'an'a uygunsa amel edilmesinde ne beis olabilir?.. Bu konuda çok çok az da olsa esnek olunabilir.
Akla ve nakle (vahye) aykırı gelen pek çok hadisin rivayeti Ebu Hureyre'ye varmaktadır. Ebu Hureyre'nin bunu rivayet ettiği ne kadar doğrudur? Ettiyse doğru söylediği ne kadar doğrudur? Hz. Ömer’in Ebu Hureyre'ye hadis nakletmemesi konusunda şiddetle uyarıda bulunduğu ne kadar doğrudur? Zira bunlar da hadistirler.
Ebu Hureyre'nin naklettikleri de onun hakkındaki olumlu-olumsuz nakiller de hadistirler. Mesela Mervan bin Hakem'in orijinal olan Kur'an'lardan birini yaktığı da hadistir; o kişinin Buhari'de ravi olması da hadistir...
Nasıl olur da Buhari gibi biri onun gibi birinden hadis alır da Ebu Hanife gibi birinin tek bir hadisine bile yer vermez?.. Hadis dünyası oldukça karışık ve karmaşıktır. Mesela Peygamberin Miraç'ta bindiği iddia dilen Burak'ın rengi rivayetlerdeki onca renkten hangisidir ve hatta Burak uydurma bir şey midir?.. Peygamber ‘Allah’ın yanına yükselmiş’ değil de ‘Allah’ın indinde yücelmiş’ olmasın sakın?..
Mümbit bir toprağa sahip olan hadis dünyasına ne eksen biter. Bu nedenle sorgulanmaya gayet müsaittir.
Dolayısıyla biz hadisleri ancak -ki o da Kur'an'a uymak kaydıyla ya da Kur’an’a uygunsuz olmaması kaydıyla- amel olarak değerlendirebiliriz. Mesela namazda bazı hareketler konusunda yararlanılabilir.
Bazı hadislere göre Peygamber namazda kalkarken bir eliyle yerden güç alır yani yere dayanır, öyle kalkarmış. Bunu okuduğumdan beri süratle kalkmıyor, böyle yapıyorum. Bana faydasının olup olmayacağı tartışılır; ama dizlerime daha az yük biniyor ve daha rahat kalkıyorum- bu kesin. Bu bir detay da olsa zihnimin bir köşesinde kalabalık etmez -belki de Peygamberimiz (a.s) ilk namazlarında nispeten genç iken yere yaslanmadan kalkıyordur. Detay olduğunu da kabul ediyorum; çok önemli de olmayabilir. Zira bir şey çok önemli olsaydı Kur'an mutlaka söz ederdi. Kur'an-ı Kerim'de bir yerde,
"...Biz Kitapta hiçbir şeyi noksan bırakmadık..." (6.38) ve başka bir yerde de
"...Rabbin unutkan değildir..." (19.64) buyrulmaktadır.
Radikal şekilde hadis karşıtı olanların en çok sorduğu ve sorguladığı sorulardan ikisi şudur:
"Neden Buhari, Hanefi mezhebinin imamı Ebu Hanife gibi hem takva hem şehid bir allameden bir tek hadis bile rivayet etmiyor?” ve “Mervan b. Hakem gibi orijinal Kur’an’lardan birini yaktığı kaydolmuş bir zalimden ve Ebu Hureyre gibi sabıkalı bir yalancıdan hadis rivayet ediyor?" Çok çarpıcı olan bu soruyu tahlil edecek olursak sorunlara da ulaşırız. Mesela maddeler halinde şunlar söylenebilir:
-Buhari, Şafii idi ve o zamanlar Şafiilerle Hanefiler birbirini eh-i sünnet dahi kabul etmiyorlardı...
-Ebu Hanife'den hadis almaması Buhari’nin büyük noksanı ve gafı olabilir...
-Mervan b. Hakem'in orijinal bir Kur'an yaktığından nasıl emin olunabilir?.. Nihayet bu da bir rivayettir. İşimize gelen rivayeti kabul, işimize geleni reddedemeyiz. Bu konuda icma ya da tevatür var mıdır?... Mervan b. Hakem bunu niçin yapmış?.. Kafir mi, münafık mıymış?.. Yoksa kitaba bir şeyler mi bulaşmışmış?.. Niyeti nedir?..
-Ebu Hureyre gerçekten çok aşırı hadislere imza atmıştır. Fakat gerçekten hepsi de ona mı aittir?.. Ebu Hureyre imzalı hadisler ona ait olsun olmasın sonuç olarak elbette o hadislere temkinli yaklaşılması gerekir.
Ebu Hureyre hakkında söylenen olumlu-olumsuz rivayetler ne kadar doğrudurlar ve doğrulukları ya da yanlışlıkları ne kadar ispatlanabilirler?.. Araştırınız...
-Usulcüler Hz. Aişe kaynaklı hadisleri Ebu Hureyre kaynaklı olanlara tercih ederler. Araştırınız...O halde hadislerle kafa karıştırmaya gerek yok. Karmaşıklığın çok yoğun olduğu alanda Kur’an’da bulamadığımızı ‘araştıran akılla’ telafi etmeliyiz. Zaten İsra süresinde ayet apaçık buyurur ki:
"Hakkında bilgin olmayan şeyin ardına düşme; çünkü kulak, göz ve gönül hepsi bundan sorumlu tutulacaktır" (17.36).
Kur'an-ı Kerim tastamam, mükemmel ve detaylı mıdır? Kur'an anlaşılması kolay bir kitap mıdır? Bu her iki sorunun da cevabı kocaman bir 'EVET' tir.
Fakat hadislerin anlaşılmasının zor olduğuna ve detayda gereksizliğe delil teşkil edecek birkaç hadis misal verebiliriz:
Mesela namaz kılan biri kendini Allah'a verdikten sonra önünden bir şey geçince niçin namazı bozulsun? Kan akınca abdest bozuluyor ise namaz esnasında ameliyat olan Hz. Ali'yle ilgili o meşhur hadis ve/veya hadise nasıl gerçekleşebilmiş? Bunlar hep kapalılıktır. Hadiste denilir ki:
"Namaz kılan bir adamın önünden eşek, kara köpek ve kadın geçerse namazı bozulur" (Buhari 8/102; Hanbel 4/86).
Şimdi gel de sorgulama... Yahu namaz kılan karşıya bakmıyorsa ve o anda kendini Allah'a bırakmış ise ve de kendi iradesinin dışında olarak o masum bir şekilde namazını kılıyorsa önünden geçen eşekten ona ne?.. Cahil halk tabakasında eşek hep kötüyü temsil eder... At geçse idi sorun olmayacaktı. Ya da o esnada önünden kara fakat ille de kara bir köpek geçti... Eyvah, namaz gitti... Böyle şey mi olur? Şayet köpek beyaz olsaydı mesele kalmayacaktı. Ne yani yarısı kara yarısı beyaz olsaydı fetva kurulu mu oluşturulacaktı?.. Cahil halk tabakasında kara köpek de hep kötüyü temsil eder. Ya da o esnada önünden kadın geçse-ki kadın deniyor kim olursa olsun fark etmez demektir- namaz güme gidiyor... Hz. Aişe geçse bozuluyor, Ebu Cehil geçse bozulmuyor. Neden? Adamın aklı kadına takılır diye mi yoksa kadın hakir bir varlık olduğu için mi?
Herhalde hakir olduğundandır; zira eşek ve kara köpekle birlikte zikrediliyor... Böylece cahil halk tabakasında kadın da hep kötüyü temsil ediyor... Emin olun ki cahilin eşşekliğine eşekler bile yetişemezler…
Bunun senin namazınla ne alakası var?
Kur'an'a bak bakalım böyle şeyler var mı? Namazda huşu istiyor... Gösteriş için kılmamanı istiyor... Namaz konusunda bizim müslümanların aslında iyi bildiği yaygın bir bilgi vardır: Namazı bedenen kılacak durumda değilsen bile gözlerinle -ima ile- kıl. O halde asıl olan ruhsallıktır. Aklın başka yerde iken eğilsen ne olur? Aklın Allah rızasında olunca önünden fil geçse ne olur, şeytan geçse ne olur? Bedenen müsaitsen kıyam, rükû, secde nasıl farz ise samimiyet de o kadar farzdır. Daha ne olsun?.. Kulun miracının secde anı olması gibi… Yahu kendini Allah’a verdiğin an kıyam anı olur da secde anında tatile nasıl gideceğini düşünürsen bu durumda Allah’a yakın olmanın ruhsalı mı olur, bedenseli mi olur?..
Başka bir hadiste denilir ki:
"Bir grup maymun zina eden bir maymunu yakalamış ve taşlama cezasını uyguluyorlardı. Onları bu haklı işte desteklemek için ben de taş atarak yardım ettim" (Buhari 63/27).
Bu hadis Buhari'den diye şimdi sen gel de bunu "Peygamberimiz buyurdular ki.." diye takdim et... Olacak iş midir?
Bu ifadeyle Peygambere (a.s.) kimler iftira attı bilmiyorum ama Allah elbette biliyor! Lakin bunlar bir müslümanın ağzından çıkacak sözlere benzemiyorlar.
Buhari binlerce hadisi terk etmiş, geriye sahih olanları bırakmış ve çok titiz olmuş imiş -gerçi bu iddia da hadistir- o halde bu hadisler onun gözünden mi kaçmıştır? Yoksa Buhari'nin titiz olduğuna dair olan hadis mi sahih değildir? Sahi sahih denilen hadisler bir yana, her şeyden önce onlara sahih diyen hadisler sahih midirler?.. Zira sahih diyen sahih değilse, sahih denilenler otomatikman sahih olmayacaklardır!
Bu hadisle ilgili olarak sormak lazım: Maymun bir hayvan değil midir? Hayvandır. O halde maymunlar zina ederler mi? Hayır. O halde bunu koskoca Resulullah (a.s) bilmez mi? Bilir. O halde bu hadisi Buhari niçin aktarmıştır? Allah bilir. O halde hadisleri rivayet edenin adı ne olursa olsun temkinli yaklaşılması gerekmiyor mu? Evet. Bu hadisi uyduran dalgasını da geçerek Peygamberin maymunlardan öğrenmesinden söz ediyor...
Darwin’in ilham aldığı bir kafa mı bunu uydurmuştur? Bir gurup maymun zina cezasını nasıl verebilir? Maymunun dini mi var? Onu yakalamış recmediyorlarmış... Sonra da Peygamberi buna alet ederek o da taşlamış ve bunu buyurmuş... Allah herkesin defterini düreceği günde bunları uyduranlara da uydurulanlara uyanlara da hesabını soracaktır... Sen Peygamberine böyle bir yalanı ve ilkelliği yakıştırıyor musun? Elbette yakıştırmıyor olmalısın...
***
ASRIN İDRAKİNE GÖRE HADİS USULÜ (3)Tarih: 16.03.2006 / YÜKSEL YILMAZ
http://www.prangasizfikirler.com/icerik ... -olma.html***
İstincanın Adabı
Resulullah (sav), elinde kalkan gibi bir şey olduğu halde bize doğru geldi ve onu yere bıraktı. Sonra onun gerisine çömelip ona doğru küçük abdest bozdu. Yanımızdakilerden biri: "(Resululah'a) bakın tıpkı kadınlar gibi abdest bozuyor" dedi. Aleyhissalatu vesselam bu sözü işitmişti: "Benİ İsrail'in arkadaşının başına geleni işitmedin mi" dedi ve devam etti: "Onlara idrar bulaşınca, bıçakla idrarın değdiği yeri kazıyorlardı. Arkadaşları onları bu tatbikattan yasakladı. Bu adam, yasaklaması sebebiyle kabrinde azaba uğradı."
Ebu Davud, Teharet 11, (22); Nesai, Taharet 26, (1,26-28)
***
İstincanın Adabı
(Ebu Vail)
Ebu Musa (ra) küçük abdest hususunda çok titiz davranır (üzerine sıçrantı değmemesi için azami gayreti gösterirdi. O kadar ki) küçük abdestini bir şişe içerisine bozar ve: "Beni İsrail'den birinin bedenine sidik değecek olsa, adam kirlenen derisini bıçakla kazırdı" derdi. (Bunu işiten) Huzeyfe (ra) dedi ki: "Arkadaşınızın titizliği bu kadar ileri götürmemesini tercih ederim. Ben, Resulullah (sav)'la bir beraberliğimizi hatırlıyorum. Beraber yürüyorduk. Derken bir kavmin bir duvar gerisindeki küllüğüne rastladık. Resulullah (sav), tıpkı sizden birinin ayakta bevletmesi gibi durup ayakta bevletti. Ben bu esnada kendilerinden uzaklaşmak istedim. Bana yakın durmamı işaret buyurdu. Geri gelip, hemen arkasmda dikilip abdestini bozuncaya kadar bekledim."
Buhari, Vudu 62, 60, 61, Mezalim 27; Müslim, Taharet 73, 74, (273); Ebu Davud, Taharet 12, (23); Tirmizi, Taharet 9, (13); Nesai, Taharet 24, (3,. 25)
***
Cenabetten Gusül
Namaz elli vakitli, cenabetten gusül de yedi defa idi. Elbiseden sidiğin yıkanması da yedi defa idi. Resulullah (sav) (azaltılmasını Cenab-ı Hakk'tan) taleb ede ede namaz beş'e, cenabetten gusül bire, elbiseden sidiğin temizlemesi bir kereye indirildi.
Ebu Davud, Taharet 98, (247)
***
Namazın Sekiz Şartı - Kıble
Resulullah (sav) buyurdular ki: "Kişi, önüne semer kaşı kadar bir şey bırakmadan namaz kılarsa; (önünden geçtiği takdirde) siyah köpek, kadın, eşek namazını bozar..." Ebu Zerr'e dendi ki: "Siyahın kırmızıdan, beyazdan farkı nedir?" Şu cevabı verdi: "Ey kardeşimin oğlu! Sen bana, benim Resulullah (sav)'a sorduğum şeyi sordun. Efendimiz: "Siyah köpek şeytandır" buyurmuştu."
Müslim, Salat 265, (510); Ebu Davud, Salat 110, (702); Tirmizi, Salat 253, (338); Nesai, Kıble 7, (2, 63); İbnu Mace, İkametu's-Salat 38, (952)
***
Namazın Sekiz Şartı - Kıble
(Aişe)
Sahiheyn'in diğer bir rivayetinde şöyle gelmiştir: "Hz. Aişe (ra)'nin yanında namazı bozan şeylerden söz açılmıştı. Bu meyanda köpek, eşek ve kadının da zikri geçti. Aişe (ra): "Bizi yine eşeklere ve köpeklere benzettiniz. Vallahi, ben Resulullah (sav)'ı kıblesiyle arasında yatakta yatar olduğum halde namaz kılarken gördüm. Benim için ihtiyaç hasıl olunca oturup onu rahatsız etmek istemezdim, (yatağın) ayak tarafından sıyrılıp çıkardım."
Buhari, Salat 22, 99, 102, 103, 104, 105, 108, Amel fi's-Salat 10, Vitr 3, İsti'zan 37; Müslim, Salat 267, (512)
***
Namazın Sekiz Şartı - Kıble
Diğer bir rivayette şöyle gelmiştir: "Resulullah (sav) buyurdular ki: "Biriniz sütresiz olarak namaz kılarsa (önünden geçtiği takdirde) şunlar namazını bozar: Eşek, domuz, yahudi, mecusi, kadın... Namazın bozulmaması için onun önünden, bunların bir taş atımlık uzaktan geçmesi kifayet eder." (Bir diğer rivayette şöyle denmişti: "Namazı, (önden geçen) hayızlı kadın ve köpek bozar.")
Buhari, Salat 90, İlm 18, Ezan 161, Cezau's-Sayd 25; Müslim, Salat 254, (504); Muvatta, Kasru's-Salat 38, (1, 155); Ebu Davud, Salat 110, 113 (703, 704, 715, 716, 717); Tirmizi, Salat 252, (337); Nesai, Kıble 7, (2, 64, 65)
Namazın Sekiz Şartı - Kıble
Resulullah (sav) bizi köyümüzde ziyaret etti. O sırada bizim iki küçük köpekle bir dişi eşeğimiz vardı. Bu ikisi önünde bulundukları halde ikindi namazı kıldı. Hayvanları ne azarladı ne de geriye kovaladı. Ebu Davud, Salat 114, (718); Nesai, Kıble 7, (2, 65)
***
Hayvanlardan Mübah Ve Mekruh Olanlar (At eti, Eşek eti)
(Cabir)
Hayber(in fethi) zamanında at ve vahşi eşek eti yedik. Resulullah (sav) ehli eşek (etin)i yasakladı ve ata müsaade etti.
Ebu Davud, Et'ime 26, (3788); Nesai, Sayd 32, (7, 205); Tirmizi, Et'ime 5, (1794)
***
Nikah Akdi
(Muhammed İbnu'l-Hanefiyye)
Hz. Ali, İbnu Abbas (ra)'a dedi ki: "Resulullah (sav) Hayber Gazvesi günü, kadınlarla mut'ayı, ehli eşek etlerinin yenmesini haram kıldı."
Buhari, Megazi 38, Nikah 31, Zebaih 28, Hiyel 3; Müslim, Nikah 29, (1407); Muvatta, Nikah 41, (2, 542); Tirmizi, Nikah 28, (1121); Nesai, Nikah 71, (6, 125, 126)
***
Ressamların Zemmi; Resim Ve Örtülerin Keraheti
Resulullah (sav) buyurdular ki: "Melekler, içerisinde köpek ve timsaller bulunan eve girmezler."
Buhari, Libas 92, 88, Bed'ül-Halk 6,14, Megazi 11; Müslim, Libas 102, (2606); Ebu Davud, Libas 48, (4155); Tirmizi, Edeb 44, (2805); Nesai, Zinet 112, (8, 212, 213); İbnu Mace, Libas 44, (3649)
***
Ressamların Zemmi; Resim Ve Örtülerin Keraheti
Resulullah (sav) buyurdular ki: "Bana Cibril (as) geldi ve: "Dün sana gelmiştim (ama yanına girmedim)." Girmeyişimin sebebi de üzerinde timsaller bulunan perde bezi idi. Orada bir de köpek vardı, kapının üzerinde de insan resimleri bulunuyordu. Timsallerin başlarının koparılmasını emret ki ağaç şekline dönsun. Örtüden ayak altına atılacak iki minder yapılmasını, köpeğin de dışarı çıkarılmasını söyle!" Bu söylenenler yapıldı." (Bu rivayet Ebu Davud ve Tirmizi'nin metnine mutabıktır) Müslim, Libas 102 (2112); Ebu Davud, Libas 48, (4158); Tirmizi, Edeb 44, (2807); Nesai, Zinet 113, (8, 216)
***
Ressamların Zemmi; Resim Ve Örtülerin Keraheti
Resulullah (sav) buyurdular ki: "İçerisinde resim, cünüb ve köpek bulunan eve (rahmet) melekleri girmez." Ebu Davud, Taharet 90, (227), Libas 48, (4152); Nesai, Taharet 168, (1, 141), Sayd 11, (7,185)
***
Yolcunun Yanında Bulunması Mekruh Olan Şeyler
Resulullah (sav) buyurdular ki: "Melekler, içinde köpek ve çan bulunan kafileye arkadaşlık etmezler." (Bir diğer rivayette şöyle denmiştir: "Çan şeytanın mizmarları (çalgılarıdır)." Ebu Davud'un bir diğer rivayetinde: "Melekler, içerisinde kaplan derisi bulunan kafileye refakat etmez" buyurmuştur.) Müslim, Libas 103, (2113, 2114); Ebu Davud, Cihad (2555, 2556); Tirmizi, Cihad 25, (1703)
***
Suların Ahkamı
Resulullah (sav)'a: "Ey Allah'ın Resulü! Biz senin için Buda'a kuyusundan su alıyoruz. Halbuki onun içerisine (ölmüş) köpeklerin leşleri, kadınların hayız bezleri, insan pislikleri atılıyor, (ne yapalım, su almaya devam edelim mi?)" diye sordular. Şu cevabı verdi: "Su temizdir, onu hiçbir şey kirletmez." Ebu Davud, Taharet 34, (66); Tirmizi, Taharet 49, (66); Nesai, Miyah 2, (1, 174)
***
Köpek Ve Diğer Hayvanlar Hakkında
Resulullah (sav) buyurdular ki: "Bir kaba, köpek banmışsa onun temizlenmesi yedi kere su ile yıkanmasına bağlıdır, hatta bunların ilki toprakla olmalıdır."
Buhari, Vudu 33; Müslim, Taharet 97, (279); Muvatta, Taharet 35, (1, 34); Ebu Davud, Taharet 37, (71, 72, 73); Tirmizi, Taharet 68, (91); Nesai, Miyah 7, (1, 176, 177)
***
Köpek Ve Diğer Hayvanlar Hakkında
Köpekler Resulullah (sav) devrinde mescidin içinde gidip gelirlerdi. Bu sebeple mescidi yıkamak için içine su serpmezlerdi.
Buhari, Vudu 33; Ebu Davud, Taharet 139, (382)
***
Maden Ve Definelerin Zekatı
(Zuba'a Bintu'z-Zübeyr)
Zuba'a Bintu'z-Zübeyr İbnu Abdi'l-Muttalib -ki bu kadın el-Mikdad İbnu Amr (ra)'ın nikahı altında idi- anlatıyor: Mikdad, hacetini kaza etmek üzere Bakiu'l-Habhabe'ye gitti. Orada bir fare, bir delikten bir dinar çıkarıyordu. Sonra birer birer dinarlar çıkarmaya devam etti. Tam on yedi dinar çıkardı. Sonra da kırmızı bir bez çıkardı. Bu, dinarların içine konmuş olduğu bez olmalıydı. Bezin içinden bir dinar daha çıktı. Tamamı onsekiz dinardı. Mikdad bunları Resulullah (sav)'a götürüp durumu haber verdi ve: "Bunun sadakasını alın!" dedi. Resulullah (sav) ona sordu: "Sen deliğe eğildin mi?" "Hayır." "Öyleyse Allah bunu sana mübarek kılsın!" dedi.
Ebu Davud, İmaret 40, (3087); İbnu Mace, Lukata 3, (2508)
***
Muhtelif Nev'de Hadisler
(Ümmü Seleme)
Resulullah (sa) fareye fuveysika der ve şunu ilave ederdi: "Ben bunu meshe uğramışlardan biliyorum. Çünkü o, kendisine (içmesi için) deve sütü konulsa onu içmez. Ama koyun sütü verilse onu içer."
[Rezin tahriç etmiştir. Buhari'de kaydedilmiştir (Bed'ü'l-Halk 15; Müslim, Zühd 62, (2997)]
Buhari, Bed'ü'l-Halk 15; Müslim, Zühd 62, (2997)
***
Yeme Adabı
Resulullah (sav) buyurdular ki: "Sizden birinizin (yemek) kabına sinek düşecek olursa, onu iyice batırın. Zira onun bir kanadında hastalık, diğerinde şifa vardır. O, içerisinde hastalık olan kanadıyla korunur."
Ebu Davud, Et'ime 49, (3844); Buhari, Tıbb 58, Bed'ül-Halk 14; İbnu Mace, Tıb 31, (3504, 3505); Nesai, Fera' 11 (7, 178)
***
Kıssalar
(Ebu Hureyre)
Resulullah (sav) buyurdular ki: "Üç kişi dışında hiç kimse beşikte iken konuşmamıştır. Bunlar: Hz. İsa İbnu Meryem aleyhima's-selam, Cüreyc'in arkadaşı. Cüreyc, kendini ibadete vermiş abid bir kuldu. Bir manastıra çekilmiş orada ibadetle meşguldu. Derken bir gün annesi yanına geldi, o namaz kılıyordu. "Ey Cüreyc! [Yanıma gel, seninle konuşacağım! Ben annenim]" diye seslendi. Cüreyc: "Allahım! Annem ve namazım (hangisini tercih edeyim?)" diye düşündü). Namazına devama karar verdi. Annesi çağırmasını [her defasında üç kere olmak üzere] üç gün tekrarladı. (Cevap alamayınca) üçüncü çağırmanın sonunda: "Allahım, kötü kadınların yüzünü göstermedikçe canını alma!" diye bedduada bulundu. Benİ israil, aralarında Cüreyc ve onun ibadetini konuşuyorlardı. O diyarda güzelliğiyle herkesin dilinde olan zaniye bir kadın vardı. "Dilerseniz ben onu fitneye atarım" dedi. Gidip Cüreyc'e sataştı. Ancak Cüreyc ona iltifat etmedi. Kadın bir çobana gitti. Bu çoban Cüreyc'in manastırı(ın dibi)nde barınak bulmuş birisiydi. Kadın onunla zina yaptı ve hamile kaldı. Çocuğu doğurunca: "Bu çocuk Cüreyc'ten" dedi. Halk (öfkeyle) gelip Cüreyc'i manastırından çıkarıp manastırı yıktılar, [hakaretler ettiler], kendisini de dövmeye başladılar, (linç edeceklerdi). Cüreyc onlara: "Derdiniz ne?" diye sordu. "Şu fahişe ile zina yaptın ve senden bir çocuk doğurdu!" dediler. Cüreyc: "Çocuk nerede, (getirin bana?)"dedi. Halk çocuğu ona getirdi. Cüreyc: "Bırakın beni namazımı kılayım!" dedi. Bıraktılar ve namazını kıldı. Namazı bitince çocuğun yanına gitti, karnına dürttü ve: "Ey çocuk! Baban kim?" diye sordu. Çocuk: "Falanca çoban!" dedi. Bunun üzerine halk Cüreyc'e gelip onu öpüp okşadı ve: "Senin manastırını altından yapacağız!" dedi. Cüreyc ise: "Hayır! Eskiden olduğu gibi kerpiçten yapın!" dedi. Onlar da yaptılar. (Üçüncüsü): Bir zamanlar bir çocuk annesini emiyordu. Oradan şahlanmış bir at üzerinde kılık kıyafeti güzel bir adam geçti. Onu gören kadın: "Allah'ım şu oğlumu bunun gibi yap!" diye dua etti. Çocuk memeyi bırakarak adama doğru yönelip baktı ve: "Allahım beni bunun gibi yapma!" diye dua etti. Sonra tekrar memesine dönüp emmeye başladı." Ebu Hureyre der ki: "Ben Resulullah (sav)'ı, şehadet parmağını ağzına koyup emmeye başlayarak, çocuğun emişini taklid ederken görür gibiyim." (Resulullah anlatmaya devam etti): "(Sonra annenin yanından) bir kalabalık geçti. Ellerinde bir cariye vardı. Onu dövüyorlar ve: "(Seni zani seni!) Zina yaparsın, hırsızlık yaparsın ha!" diyorlardı. Cariye ise: "Allah bana yeter, o ne iyi vekildir!" diyordu. Çocuğun annesi: "Allahım çocuğumu bunun gibi yapma!" dedi. Çocuk yine emmeyi bıraktı, cariyeye baktı ve: "Allahım beni bunun gibi yap!" dedi. İşte burada anne,evlat karşılıklı konuşmaya başladılar: [Anne dedi ki: "Boğazı tıkanasıca! Kıyafeti güzel bir adam geçti. Ben: "Allahım, oğlumu bunun gibi yap" dedim. Sen: "Allahım! Beni bunun gibi yapma!" dedin. Yanımızdan cariyeyi döverek, zina ve hırsızlık yaptığını söyleyerek geçenler oldu. Ben: "Allahım, oğlumu bunun gibi yapma" dedim. Sen ise: "Allahım, beni bunun gibi yap!" dedin."] Oğlu şu cevabı verdi: "Güzel kıyafetli bir adam geçti. Sen: "Allahım, oğlumu bunun gibi yap!" dedin, ben ise: "Allahım beni bunun gibi yapma!" dedim. Yanınızdan bu cariyeyi geçirdiler. Onu hem dövüp hem de: "Zina ettin, hırsızlık ettin!" diyorlardı. Sen: "Allahım, oğlumu bunun gibi yapma! "dedin. Ben ise: "Allahım, beni bunun gibi yap!" dedim. (Sebebini açıklayayım): O atlı adam cebbar zalimin biriydi. Ben de: "Allahım beni böyle yapma!" dedim. "Zina ettin, hırsızlık yaptın!" dedikleri şu zavallı cariye ise ne zina yapmıştı, ne de çalmıştı! Ben de "Allahım beni bunun gibi yap!" dedim." [Metin Müslim'den alınmalıdır.]
Buhari, Enbiya 50, Amel fı's-Salat 7; Müslim, Birr 7, 8, (2550)
**
Nikah Akdi
(Urve)
Hz. Aişe (ra) bana anlattı ki: Cahiliye devrinde dört çeşit nikah mevcuttu: Bunlardan biri, bugün (dinimizin meşru kıldığı ve) herkesçe tatbik edilen nikahtır: Kişi kişiden kızını veya velisi bulunduğu kızı ister, mehrini verir, sonra onunla evlenir.
Diğer bir nikah çeşidi şöyleydi: Kişi, hanımı hayızdan temizlenince; "Falancaya git, ondan hamilelik talep et" der ve hanımını ona gönderirdi. Kadının o yabancı erkekten hamile kaldığı anlaşılıncaya kadar, kocası ondan uzak durur, temasta bulunmazdı. O adamdan hamileliği açıklık kazanınca, zevcesi dilerse onunla zevciyat muamelelerine başlardı. Bu nikah çeşidine asaletli bir evlat elde etmek için başvurulurdu. İşte bu nikaha nikahu'l-istihza denirdi.
Diğer bir nikah çeşidi şöyleydi: On kişiden az bir grup toplanır, bir kadının yanına girerler ve hepsi de ona temasta bulunurdu. Kadın hamile kalıp doğum yaparsa, doğumdan birkaç gün sonra, kadın onlara haber salar, hepsini çağırırdı. Hiçbiri bu davete icabet etmekten kaçınamaz, kadının yanına gelirdi. Kadın onlara: "Hadisenizi hatırlamış olmalısınız. İşte şimdi doğum yaptım. Ey falan çocuk senindir" der, çocuğu bunlardan dilediğine nisbet ederdi. Adamın buna itiraz etmeye hakkı yoktu.
Diğer dördüncü nikah çeşidi şöyleydi: Çok sayıda insan toplanıp bir kadının yanına girerlerdi. Kadın gelenlerden hiçbirine itiraz edemezdi. Bu kadınlar fahişe idi. Kapılarının üzerine bayraklar dikerlerdi. Bu kadınlarla temas arzu eden herkes bunların yanına girebilirdi. Bunlardan biri hamile kaldığı takdirde, çocuğunu doğurduğu zaman, o adamlar kadının yanında toplanırlar ve kaifler çağırırlardı. Kaifler bu çocuğun, onlardan hangisine ait olduğunu söylerse nesebini ona dahil ederlerdi. Çocuk da ona nisbet edilir, onun çocuğu diye çağrılırdı. O kimse bunu reddedemezdi.
Muhammed (sav) hak ile gönderilince, bütün cahiliye nikahlarını yasakladı, sadece insanların bugün tatbik etmekte olduğu nikahı bıraktı.
Buhari, Nikah 36; Ebu Davud, Talak 33, (3272)
***
Hacc-ı Temettu Ve Haccın Feshi
()
Müslim'in bir rivayetinde şu ibareye de yer verilmiştir: "Bize ihramdan çıkmamız, hacc için yaptığımız niyyetin umreye çevrilmesi emredilmişti. Bu, bize çok imkansız bir emir geldi ve hepimizin canını sıktı. Memnuniyetsizliğimiz Resulullah (sav)'a ulaştırıldı. Ona semavi bir şey (haber) mi ulaştı, insanlardan mı bir şey ulaştı bilemiyoruz, her ne ise, bize şu hitabda bulundu: "Ey nas, ihramdan çıkın. Eğer beraberimde kurbanlığım olmasaydı, ben de sizin gibi yapardım!" (Resulullah'ın bu kesin emri üzerine) ihramdan çıktık. Hatta hanımlarımızla münasebet-i cinsiyede bile bulunduk, ihrama girmemiş olan bir kimsenin yaptığı her şeyi yaptık. Bu hal terviye gününe (Zilhicce'nin 8. günü) kadar devam etti. O gün gelip, Mekke'yi arkada bıraktığımız vakit, hacca niyet ederek ihrama girdik."
Müslim, Hacc (1213-1216 arasındaki rivayetler)
***
Hayızlı Ve Hayızlı İle İlgili Hükümler
Resulullah (sav) buyurdular ki: "Kişi, hayızlı karısıyla cinsi münasebette bulunursa (hatasına kefaret olarak) yarım dinar tasadduk etsin"
Tirmizi, Taharet 103, (136, 137); Ebu Davud, Taharet 106, (264, 265, 266); Nesai, Taharet 182, (1, 153); İbnu Mace, Taharet 123, (640)
***
Af Ve Mağfiret Hakkında
Resulullah (sav) buyurdular ki: "Beni İsrail'de birbirine zıd maksad güden iki kişi vardı: Biri günahkardı diğeri de ibadette gayret gösteriyordu. Abid olan diğerine günah işlerken rastlardı da: "Vazgeç!" derdi. Bir gün, yine onu günah üzerinde yakaladı. Yine, "vazgeç" dedi. Öbürü: "Beni Allah'la başbaşa bırak. Sen benim başıma müfettiş misin?" dedi. Öbürü: "Vallahi Allah seni mağfiret etmez. Veya: "Allah seni cennetine koymaz!" dedi. Bunun üzerine Allah ikisininde ruhlarını kabzetti. Bunlar Rabbülaleminin huzurunda bir araya geldiler. Allah Teala Hazretleri ibadette gayret edene: "Sen benim elimdekine kadir misin?" dedi. Günahkara da dönerek: "Git, rahmetimle cennete gir!" buyurdu. Diğeri için de: "Bunu ateşe götürün" emretti. Ebu Hüreyre (ra) der ki: "(Adamcağız Allah'ın gadabına dokunan münasebetsiz) bir kelime konuştu, bu kelime dünyasını da, ahiretini de heba etti."
Ebu Davud, Edeb 51, (4901)
***
Nisa Suresi
Resulullah (sav)'a bir vahiy geldiği zaman, vahiy sebebiyle onu bir gam ve keder alır, yüzünün rengi uçardı. Bir gün Cenab-ı Hakk yine vahiy indirmişti ki aynı hal onu sardı. Keder hali açılınca: "(Zina haddiyle ilgili hükmü) benden alın. Allah onlar hakkında yol kıldı (yani çok açık şekilde had beyan etti): Bekar bekarla zina yapmışsa cezası yüz sopa ve bir yıl sürgündür. Dul dulla zina yaparsa yüz sopa ve recm'dir."
Müslim, Hudud 13, 1690; Ebu Davud, Hudud 23, 4415; Tirmizi, Hudud 8,1434
***
Maide Suresi
Hz. Peygamber (sav)'in yanına yürür kömürle karartılmış ve dayak atılmış bir Yahudi getirdiler. Bunun üzerine Resulullah (sav) Yahudileri çağırarak: "Kitabınızda zina haddini (cezasını) böyle mi buluyorsunuz? diye sordu. "Evet" dediler. Sonra Hz. Peygamber (sav) onların alimlerinden birini çağırdı ve "Musa'ya, Tevrat'ı indiren Allah aşkına soruyorum, zina edenin haddini kitabınızda böyle mi buluyorsunuz?" dedi. Alim: "Hayır! Eğer bana böyle yemin vererek sormasa idin sana haber vermezdim. Kitapta recm buluyoruz. Fakat, zina vakıaları eşrafımız arasında çoğaldı. Artık şerefli birini bu suçla yakalarsak onu bırakır olduk. Ancak biçare birisini yakalarsak ona haddi tatbik ediyoruz. Kendi aramızda şöyle dedik: "Gelin aramızda öyle bir ceza şeklinde anlaşalım ki o, eşraftan olsun, halktan olsun herkese tatbik edilsin. Sonunda recm yerine suratın kömürle boyanıp dayak atılmasında ittifak ettik." Bunun üzerine Resulullah (sav), "Allahım, onların öldürdüğü emr-i şerifini ilk ihya edip dirilten ben olayım" dedi ve had cezasının tatbikini emretti, zani hemen recmedildi. Bunun üzerine şu ayet indi: "Ey Peygamber! Kalbleri inanmışken ağızlarıyla "inandık" diyenler, Yahudilerden yalana kulak verenler ve başka bir topluluk hesabına casusluk edenlerden inkara koşanlar seni üzmesin. Sözleri asıl yerlerinden değiştirirler de "Böyle bir (fetva) size verilirse alın, verilmezse kaçının" derler..." (Maide 41). Az sonra Allah Teala şu ayeti indirdi: "Allah'ın indirdiği ile hükmetmeyenler, işte onlar kafirlerdir..." "Allah'ın indirdiği ile hükmetmeyenler işte onlar zalimlerdir..." "..Allah'ın indirdiği ile hükmetmeyenler, işte onlar fasıklardır!" (Maide 44, 45, 47).
Bu ayetlerin hepsi kafirler hakkında nazil olmuştur.
Müslim, Hudud 28, (1700); Ebu Davud, Hudud, 26 (4448)
***
Nur Suresi
Hilal İbnu Ümeyye (ra) Resulullah (sav)'ın yanında, hanımının Şerik İbnu Şahma ile zina yaptığını söyledi. Resulullah (sav): "Ya delil getirirsin veya sırtına hadd tatbik edilir" dedi. Hilal: "Ey Allah'ın Resulü! Birimiz, hanımı üzerinde bir adam görse, koşup delil mi arayacak?" dedi. Resulullah (sav) önceki sözünü tekrar ediyordu: Ya delil getirirsin ya da sırtına had uygulanır." Bunun üzerine Hilal: "Seni hak üzerine gönderen Zat'a kasem olsun doğruyu söylüyorum. Mutlaka Allah sırtımı hadden kurtaracak bir vahiy gönderecektir" dedi. Cibril (a.s.) indi ve şu vahyi indirdi: "Karılarına zina isnad edip de kendilerinden başka şahidleri olmayanların şahidliği, kendisinin doğru sözlülerden olduğuna Allah'ı dört defa şahid tutmasıyla olur. Beşincisinde eğer yalancılardan ise Allah'ın lanetinin kendisine olmasını diler" (Nur 6-7). Resulullah (sav) oradan ayrıldı. Onlara adam gönderdi. Hilal geldi (lanet okuyarak) şehadette bulundu. Resulullah (sav): "Allah biliyor ki, ikinizden biriniz yalancısınız, tevbekar olanınız var mı?" dedi. Sonra kadın kalktı, o da şehadetde bulundu. Kadın beşinci şehadette iken kadını durdurdular ve: "Beşince şehadet, (yalancı olduğun takdirde) şiddetli azab gerektirir" dediler. İbnu Abbas der ki: Bunun üzerine kadın durakladı ve sükut etti. Öyle ki, yeminden rücü edeceğini sandık. Sonra: "Hayır, vallahi kavmimi bundan böyle mahcup hale düşürmeyeceğim" dedi ve yeminini tamamladı. Resulullah (sav): "İyi bakın, eğer bu kadın gözleri sürmeli, kabaları iri, bacakları kalın bir çocuk doğurursa bilin ki bu çocuk Şerik İbnu Sahma'dandır" buyurdu. Gerçekten de bu evsafta bir çocuk doğurdu. Bunun üzerine Resulullah (sav) şöyle söylediler: "Eğer, Allah'ın Kitabı'nda kadının yemini ile haddin düşeceği hususunda hüküm gelmemiş olsaydı, (çocuktaki bu benzerlikten hareketle kadının zaniliğine hükmederdim ve) onun benden göreceği vardı."
Buhari, Tefsir, Nur 3, Şehadat 21, Talak 28; Ebu Davud, Talak 27, (2254); Tirmizi, Tefsir, Nur, (3178)
***
Mumtahine Suresi
(Aişe)
Resulullah (sav) kadınlarla biati (elle musafaha etmeden) sözle yapıyor ve şu ayette belirtilen şartları koşuyordu: "Allah'a hiçbir şeyi eş tutmamaları, hırsızlık yapmamaları, zina etmemeleri, evlatlarını öldürmemeleri, elleriyle ayakları arasında bir iftira düzüp getirmemeleri, (emredilecek) herhangi bir iyilik hususunda sana asi olmamaları.." (Mümtahine, 12). Hz.Peygamber (sav) eli, malik olmadığı hiçbir kadının eline asla değmedi. Kadınlar, bu şartları kendi sözleri ile ikrar edince, Hz. Peygamber (sav), "Artık gidin, sizinle biat ettik" derdi (ve musafahada bulunmadan onlarla biatını tamamlardı). Hayır, Allah'a yemin olsun, asla onun eli hiçbir kadının eline değmedi. Fakat kadınlarla sözle biat akdi yaptı.
Buhari, Tefsir, Mümtahine 2, Talak 20, Ahkam 49; Müslim, İmarat 88 (1866); Tirmizi, Tefsir, Mümtahine, (3303)
***
Tabir Edilmiş Rüyalar
Resulullah (sav) sık sık: "Sizden bir rüya gören yok mu?" diye sorardı. Görenler de, O'na Allah'ın dilediği kadar anlatırlardı. Bir sabah bize yine sordu: "Sizden bir rüya gören yok mu?" Kendisine: "Bizden kimse bir şey görmedi!" dediler. Bunun üzerine: "Ama ben gördüm" dedi ve anlattı:
"Bu gece bana iki kişi geldi. Beni alıp haydi yürü! dediler. Yürüdüm. Yatan bir adamın yanma geldik. Yanında biri, elinde bir kaya olduğu halde başucunda duruyordu. Bazan bu kayayı başına indirip onunla başını yarıyordu, taş da sağa sola yuvarlanıp gidiyordu. Adam taşı takip ediyor ve tekrar alıyordu. Ama, başı eskisi gibi iyileşinceye kadar vurmuyordu, iyileştikten sonra tekrar indiriyor, önceki yaptıklarını aynen yeniliyordu. Beni getirenlere: "Sübhanallah! nedir bu? dedim. Dinlemeyip: "Yürü! Yürü!" dediler. Yürüdük, sırtüstü uzanmış birinin yanına geldik. Bunun da yanında, elinde demir kancalar bulunan biri duruyordu. Adamın bir yüzüne gelip, çengeli takıp yüzünün yarısını ensesine kadar soyuyordu. Burnu, gözü enseye kadar soyuluyordu. Sonra öbür tarafına geçip, aynı şekilde diğer yüzünün derisini de ensesine kadar soyuyordu. Bu da, yüz derileri iyileşip eskisi gibi sıhhate kavuşuncaya kadar bekliyor, sonra tekrar önce yaptıklarını yapmaya başlıyordu. Ben burada da: "Sübhanallah, nedir bu?" dedim. Cevap vermeyip: "Yürü! Yürü!" dediler. Beraberce yürüdük. Fırın gibi bir yere geldik, içinden birtakım gürültüler, sesler geliyordu. Gördük ki, içinde bir kısım çıplak kadınlar ve erkekler var. Aşağı taraflarından bir alev yükselip onları yalıyordu. Bu alev onlara ulaşınca çığlık koparıyorlardı. Ben yine dayanamayıp: "Bunlar kimdir?" diye sordum. Bana cevap vermeyip: "Yürü! Yürü!" dediler. Beraberce yürüdük. Kan gibi kırmızı bir nehir kenarına geldik. Nehirde yüzen bir adam vardı. Nehir kenarında da yanında bir çok taş bulunan bir adam duruyordu. Adam bir müddet yüzüp kıyıya doğru yanaşınca yanında taşlar bulunan kıyıdaki adam geliyor, öbürü ağzını açıyor bu da ona bir taş atıp kovalıyordu. Adam bir müddet yüzdükten sonra geri dönüp adama doğru yine yaklaşıyordu. Her dönüşünde ağzını açıyor, kıyıdaki de ona bir taş atıyordu. Ben yine dayanamayıp: "Bu nedir?" diye sordum. Cevap vermeyip yine: "Yürü! Yürü!" dediler. Beraberce yürüdük. Çok çirkin görünüşlü bir adamın yanına geldik. Böylesi çirkin kimseyi gormemişsindir. Bunun yanında bir ateş vardı. Adam ateşi tutuşturup etrafında dönüyordu. Ben yine: "Bu nedir?" diye sordum. Cevap vermeyip: "Yürü! Yürü!" dediler. Beraberce yürüdük, iri iri ağaçları olan bir bahçeye geldik. İçerisinde her çeşit bahar çiçekleri vardı. Bu bahçenin içinde çok uzun boylu bir adam vardı. Semaya yükselen başını neredeyse göremiyordum. Etrafında çok sayıda çocuklar vardı. Ben yine: "Bunlar kimdir?" dedim. Cevap vermeyip: "Yürü! Yürü!" dediler. Beraberce yürüdük. Ulu bir ağacın yanına geldik. Ne bundan daha büyük, ne de daha güzel bir ağaç hiç görmedim. Arkadaşlarım: "Ağaca çık!" dediler. Beraberce çıkmaya başladık. Altun ve gümüş tuğlalarla yapılmış bir şehre doğru yükselmeye başladık. Derken şehrin kapısına geldik, Kapıyı çalıp açmalarını istedik. Açtılar ve beraberce girdik. Bizi bir kısım insanlar karşıladı. Bunlar yaratılışça bir yarısı çok güzel, diğer yarısı da çok çirkin kimselerdir. Sanki böylesine güzellik, böylesine çirkinlik görmemişsindir. Arkadaşlarım onlara: "Gidin şu nehire banın!" dediler. Meğerse orada açıkta bir nehir varmış. Suyu sanki safi süttü, bembeyaz.,. Gidip içine banıp çıktılar. Çirkinlikleri tamamen gitmiş olarak geri geldiler. İki tarafları da en güzel şekli almıştı. Beni dolaştıran arkadaşlarım açıkladılar: "Bu gördüğün Adn cennetidir. Şu da metin makamındır. Gözümü çevirip baktım. Bu bir saraydı, tıpkı beyaz bir bulut gibi. "Beni gezdirin, içine bir gireyim!" dedim. "Şimdilik hayır! Amma mutlaka gireceksin," dediler. Ben: "Geceden beri acaip şeyler gördüm, neydi bunlar?" diye sordum. "Sana anlatacağız," dediler ve anlattılar: "Taşla başı yarılan, o ilk gördüğün adam, Kur'an'ı atıp reddeden, farz namazlarda uyuyup kılmayan kimsedir. Ensesine kadar yüzünün derileri, burnu, gözü soyulan adam, evinden çıkıp yalanlar uydurup, etrafa yalan saçan kimsedir. Fırın gibi bir binanın içinde gördüğün kadınlı erkekli çıplak kimseler, zina yapan erkek ve kadınlardır. Kan nehrinde yüzüp ağzına taş atılan adam faiz yiyen adamdır. Ateşin yanında durup onu yakan ve etrafında dönen pis manzaralı adam, cehennemin, ateşin bekçisidir. Bahçede gördüğün uzun boylu adam İbrahim (a.s)'di. Onun etrafındaki çocuklar ise, fıtrat üzere (buluğa ermeden) ölen çocuklardır."
Cemaatten biri hemen atılarak: "Ey Allah'ın Resulü! Müşrik çocukları da mı?" diye sordu. Resulullah (sav) "Evet," dedi, "müşrik çocukları da." ve anlatmaya devam etti: "Yarısı güzel yarısı çirkin yaratılışlı olan adamlara gelince, bunlar iyi amellerle kötü amelleri birbirine karıştırıp her ikisini de yapan kimselerdir. Allah onları affetmiştir."
Buhari, Ta'bir 48, Ezan (Sıfatu's-Salfit) 166, Teheccüt 12, Cenaiz 93, Büyu 2, Cihad 4, Bed'ül-Halk 6, Enbiya 8, Tefsir, Beraet 15, Edeb 69; Müslim, 23, (2275); Tirmizi, Rü'ya 10, (2295)
***
Zina Haddi
(İbnu Abbas)
Hz. Ömer (ra)'i hutbe verirken dinledim. Şöyle demişti: "Allah Teala hazretleri Muhammed (sav)'a hak (din ile) gönderdi ve O'na Kitaba indirdi. Bu indirilenler arasında recm ayeti de vardı! Biz bu ayeti okuduk ve ezberledik. Ayrıca, Resulullah (sav) zina yapana recm cezasını tatbik etti, ondan sonra da biz tatbik ettik. Ben şu endişeyi taşıyorum: Aradan uzun zaman geçince, bazıları çıkıp: "Biz Kitabullah'da recm cezasını görmüyoruz (deyip inkara sapabilecek ve) Allah'ın kitabında indirdiği bir farzı terkederek dalalete düşebilecektir. Bilesiniz, recm, kadın ve erkekten muhsan olanların zinaları, -delil veya hamilelik veya itiraf yoluyla- sübüt bulduğu takdirde, onlara tatbik edilmesi gereken Kitabullah'da mevcut bir haktır. Allah'a kasemle söylüyorum, eğer insanlar: "Ömer Allah Teala' nın kitabına ilavede bulundu" demeyecek olsalar, recm ayetini (Kitabullah'a) yazardım."
Buhari, Hudud 31, 30, Mezalim 19, Menakibu'l-Ensar 46, Megazi 21, İ'tisam, 16; Müslim, Hudud 15. (1691); Muvatta, Hudud 8. 10, (823, 824); Tirmizi, Hudud 7, (1431); Ebu Davud, Hudud 23, (4418)
***
Zina Haddi
(İbnu Abbas)
Allahu Teala Kur'an-ı Kerim'inde: "Kadınlarınızdan fuhşu irtikab edenlere karşı içinizden dört şahid getirin. Eğer şehadet ederlerse -onları ölüm alıp götürünceye, yahud Allah onlara bir yol açıncaya kadar- kendilerini evlerde alıkoyun (insanlarla ihtilattan menedin)" buyurdu. (Nisa 15). Cenab-ı Hakk, bu ayette (zina meselesinde) önce kadını zikrettikten sonra, erkeği kadınla birlikte ele alarak şöyle demiştir: "Sizlerden fuhşu irtikab edenlerin her ikisini de (kınayarak) eziyete koşun. Eğer tevbe edip (nefislerini) ıslah ederlerse artık onlara (eziyetten) vazgeçin. Çünkü Allah tövbeleri çok kabul eden, en çok esirgeyendir" (Nisa 16).
Cenab-ı Hakk bu ayeti, celde ayetiyle neshederek şöyle buyurdu: "Zina eden kadınla zina eden erkekten her birine yüzer deynek vurun. Eğer Allah'a ve ahiret gününe inanıyorsanız bunlara, Allah'ın dinini tatbik hususunda, acıyacağınız tutmasın. Mü'minlerden bir zümre de bunların azabına (bu cezalarına) şahid olsun" (Nur 2).
Sonra Nur süresinde recm ayeti nazil oldu. Önceki (celdeyi emreden) vahiy, bekar (zani) içindi.
Sonra recm ayeti tilavetten kaldırıldı, ancak hükmü baki kaldı." (Bu rivayetin "...yüzer deynek vurun" ibaresine kadar olan kısımı Ebu Davud'a aittir, mütebakisini Rezin ilave etmiştir.)
Ebu Davud, Hudud 23, (4413)
***
Zina Haddi
(Ebu Hüreyre)
Sa'd İbnu Ubade (ra): "Ey Allah'ın Resulü, ne buyurursunuz, zevcemi bir erkekle yakalarsam dört şahid getirmek için bekleyecek miyim?" diye sordu. Resulullah (sav): "Evet bekleyeceksin!" dedi. (Müslim ve Ebu Davud'un bir diğer rivayetinde: "Bir adam, karısının yanında bir yabancı yakalasa onu öldürebilir mi ne dersiniz?" diye sorar, Resulullah (sav): "Hayır!" deyince, Sa'd: "Bilakis evet! Seni hak dinle şereflendiren Allah'a yemin ederim, fırsatı yakalarsam ondan önce kılıncımı işletirim" der. Resulullah (sav): "Efendinizin ne söylediğine bakın!" buyurur.)
Müslim, Lian 14, (1498); Muvatta, Hudud 7, (2, 823); Ebu Davud, Diyat 12, (4532, 4533)
***
Zina Haddi (Ebu Hüreyre ve Zeyd İbnu Halid) Resulullah (sav)'a, muhsan olmayan cariye zina yaparsa ne gerekir? diye sorulmuştu, şöyle cevap verdi: "Cariye zina yaparsa ona celde uygulayın, yine zina yaparsa yine celde uygulayın, yine zina yaparsa yine celde uygulayın ve sonra onu (kıldan mamul adi) bir ipe mukabil de olsa satın gitsin." (Bir rivayette: "(Efendisi) ona celde tatbik etsin, bir de ayıplamasın" denmiştir.) Buhari, Büyu 66, 110,17; Müslim, Hudud 30, (1703); Muvatta, Hudud 14, (826); Tirmizi, Hudud 13, (1440); Ebu Davud, Hudud 33, (4469, 4470, 4471)
***
Zina Haddi (Ebu Abdirrahman es-Sülemi) Hz.Ali (ra) hutbede şöyle buyurdu: "Ey insanlar, kölelerinize -ister muhsan olsunlar, ister olmasınlar- haddleri tatbik edin. Zira, Hz. Peygamber (sav)'ın bir cariyesi zina yapmıştı, ona celde tatbik etmemi emretti. (Dövmek üzere) yanına geldim. Yeni nifas olmuştu. Döversem öldürürüm diye korktum. Durumu Resulullah'a arzettim. Bana: "İyi yapmışsın, iyileşinceye kadar ona dokunma" dedi." Müslim, Hudud 34, (1075); Tirmizi, Hudud 13, (1441); Ebu Davud, Hudud 34, (4473)
***
Zina Haddi
(Vail İbnu Hucr İbni Rebia)
Resulullah (sav)'ın sağlığında, namaz kılmak maksadıyla bir kadın evinden çıkmıştı. Yolda ona bir erkek rastladı. Kadına çullanıp ihtiyacını giderdi. Kadın bağırdı, adam ise sıvıştı gitti. (Çığlığı üzerine) kadına bir erkek uğramıştı. Ona başından geçeni anlatıp, bir adam bana böyle böyle yaptı dedi. Sonra, bir grup muhacire rastladı, başından geçeni onlara da anlatıp: "Bir adam bana böyle yaptı!" dedi. Hep beraber yürüyüp, kadının kendisine tecavüz ettiği kimseyi yakalayıp kadına getirdiler. Kadın: "Evet bu odur?" dedi. Sonra adamı Hz. Peygamber (sav)'in yanına götürdüler. Resulullah adamın recmedilmesini emrettiği sırada, kadına tecavüz etmiş olan kimse kalkıp: "Ey Allah'ın Resulü, suçlu benim!" diye itirafta bulundu. Resulullah (sav) kadına: "Git. Allah günahlarını affetti" dedi. Zan altında kalmış olan kimseye de güzel sözler söyleyip (gönlünü aldı). Mütecavizin recmedilmesini emretti ve recmedildi. Sonra Resulullah şunu söyledi: "Bu adam öyle bir tevbe ile tevbe etti ki, böyle bir tövbeyi Medine ahalisi yapsaydı kabul edilirdi." (Tirmizi şu ziyadede bulunmuştur: Vail (ra) Hz. Peygamber (sav)in kadına mehir takdir edip etmediğini zikretmedi.")
Tirmizi, Hudud 22, (1452); Ebu Davud, Hudud 7, (4379)
***
Nefisle İlgili Edebe Giren Hadisler
Bir kavimde gulül (denen devlet malından hırsızlık) zuhur ederse, Allah o kavmin kalplerine korku atar.
Bir kavim içinde zina yayılırsa orada ölümler artar.
Bir kavim, ölçü ve tartılarda (hile yaparak) miktarı azaltırsa Allah ondan rızkı keser. Bir kavmin (mahkemelerinde) haksız yere hükümler verilirse, o kavimde mutlaka kan yaygınlaşır.
Bir kavm ahdinden dönüp gadre yer verirse, Allah onlara mutlaka düşmanlarını musallat eder."
Muvatta, Cihad 26, (2, 460)