45. Bölüm: Kur’ân-ı Kerîm’in Hidâyeti ve Hayâlî İlahlardan Kaçınmak:
Bu işte benim imamım ve rehberim Allah’ın kelâmıdır, pîrim Kur’ân-ı Kerîm’dir.
Eğer Kur’ân’ın hidâyeti ve yol göstermesi olmasaydı gerçek mâbûda ibâdet yolu açılmazdı.
Bu yolda her latîf (ince, rûhânî) ve daha latîf olan şey “Ben Allah’ım” diye nidâ eder ve tasavvuf yolunun yolcusunu kendisine ibâdet tuzağına düşürürdü. O latîf şey nasıl ve niceliği bilinmekle birlikte kendisini mâhiyeti bilinmez gibi gösterirdi. Maddî şeylere benzese bile kendisini bunlara benzemiyor (münezzeh) gibi takdim ederdi.
Burada imkân ile vücûb, yaratılmış olan ile yaratılmamış olan karışıktır (ayırd edilmesi zordur). Bâtıl hak gibi, dalâlet hidâyet gibi görünür. Tasavvuf yolcusu kör bir yolcu gibi bunların her birine “Rabbim budur” (el-En‘âm, 6/76) diyerek yönelir.
Hak Teâlâ kendisini “göklerin ve yerin yaratıcısı” diye övüyor. Kendisinin “Doğu’nun ve Batı’nın Rabbi” olduğunu ifâde ediyor.
Mânevî yükseliş esnâsında tasavvuf yolcuları (sâlikler) Allah’a âit bu özellik ve sıfatları hayâlî ilahlara arz edip onlarda bu sıfatları arayınca hayâlî ilahlar bundan kaçarlar ve yok olmaya yüz tutarlar.
Sâlikler de şüphesiz “Batanları (yok olanları) sevmem” (el-En‘âm, 6/76) diyerek hepsinden yüz çevirirler ve yöneliş kıblelerini Cenâb-ı Hakk’ın zâtından başkasına çevirmezler.
“Bizi buna hidâyet eden Allah’a hamd olsun. Allah bizi doğru yola ulaştırmasaydı biz doğru yolu bulamazdık. Rabbimizin peygamberleri gerçeği getirmişlerdir” (el-A‘râf, 7/43).
***
MEBDE’ VE ME‘ÂD (RABBÂNÎ İLHAMLAR)
İMÂM-I RABBÂNÎ
Doç Dr. Necdet TOSUN
SUFİ Kitap
|